demiş Sylvia Plath, Sırça Fanus’unda.
Sağımdan, solumdan bir sürü ayak sesleri geliyor; herkes yoluna odaklanmış, kimse gözlerini hedefinden ayırmıyor ve deliler gibi koşuyor. Ben önüme bakıyorum ve hiçbir şey yok. Ne çizilmiş bir yol, ne varılacak bir hedef ne de güç. Sadece duruyorum ve bir şeyler olmasını bekliyorum. Bana da bir şeyler olmasını.
Ömrümde ilk defa bu kadar yetersiz hissediyorum, sadece duruyorum. Dakikalar, saatler, günler, haftalar geçiyor ve bir şey değişmiyor. Yolun kendi kendine belirmeyeceğini biliyorum ama bekliyorum yine de.
Durmakla, beklemekle suçlanıyorum sonra. Etraftaki insanlar bağırıyor hareket etmem için. Diğerleri git gide hedeflerine yaklaşıyor. Bazen birbirlerinin önünü kesiyorlar. Bu sırada kendileri de yavaşlıyor farkında olmadan, hız olarak değil belki de ama düşünsel olarak. Ben asla olamam onlar gibi. Daha kendi yolumu bulamamışken bir de başkasını yavaşlatmayı düşünemem.
Ama onları izlemeye devam ediyorum. Cesaretlerine şaşırıyorum. Biliyorum, ben bu kadar cesur olamam çünkü. Hiçbir zaman olmadım. Elimde kaynaklarımın olduğunu bilmeme rağmen. O yolun her milimini yapabilecek kaynağa sahip olmama rağmen. Onlarınki kadar iyi olmayacak, yolu yarıladığımda çökecek belki ama denemiş olacağım. Buna odaklanmaya çalışıyorum, bu düşünceye ama bana hareket edecek gücü vermiyor. Çok zor geliyor bu kadar uğraşa girmek, gözümde dağ gibi büyüyor.
Vazgeçiyorum, diğerlerini izlemeye devam ediyorum. Baskı artıyor. Panikliyorum. Onların yollarına kayıyor gözüm. Kimisi özenle yapılmış, kimisi bölük pörçük, kimisi başkalarına yaptırmış, kimisi çok yabancı yoluna. Ona benzetiyorum kendimi ama en azından onun izleyebileceği bir yolu var. Bir yol seçip izlemeyi düşünüyorum. Başkasının yolundan gitsem kendimi bulabilir miyim? Başkalarının hedeflerine ulaşmak beni ne hâle getirir? Ne kadar önemsiyorum ama bunu? Şimdiki hâlimden kötü olamaz herhalde.
Başkalarını suçlamaya çalışıyorum daha sonra. Annemi düşünüyorum, her zaman çalışmam gerektiğini söyledi ama hiç nasıl yapacağımı anlatmadı. Yolum bu yüzden yoktu. Babam aklıma geliyor. Örnek vermeye çalışırken başkalarıyla kıyasladı beni. Bende şu an kendi yoluma bakmak yerine başkalarının yoluna bakıyorum. Yolum bu yüzden de yoktu. O zehirli arkadaşlığım kurcalıyor kafamı. Kendini hep benden ileride görürdü. Onun yolunu hep kıskanırdım. Ona bakmaktan kendime odaklanamadım, bu yüzden de yoktu yolum.
Mazaretler bulmaya çalışıyordum. Başlamaktan, ilerlersem ne olacağından, sonu görüp göremeyeceğimden korktuğumdan biraz daha burada durmak istiyordum. Sıfır noktasında. En azından burada sıfırdım. İlerlersem ne olacağını bilmiyordum sonuçta. İlk adımda düşüp bacağımı sakatlayabilirdim. Böylece eksiye düşerdim ama burada sıfırdım.
Fakat bir yerden sonra sıfır, ekside olmaktan daha kötü hissettiriyor. Onlarca ihtimal sıralanıyor gözümün önüne. Hiçbirinin yaşanmamasının sebebi başlamamam. Sıfırdan ayrılmaya korkmam. Diğerleri metrelerce belki de kilometrelerce geçtiler beni ama ayağım yerden kesildiği anda en azından başlamış olacağım.
“Kendimi koşu yolu olmayan bir dünyada yaşayan bir yarış atı gibi hissediyordum ya da üniversitede futbol şampiyonuyken birden kendini Wall Street'te bir takım elbisenin içinde buluveren ve parlak günleri bir mezar taşının üzerine kazınmış tarih gibi şöminesinin üzerindeki altın kupada kalan biri gibi.”
Sylvia Plath